top of page

Insights

Sağlık Turizmi Sektöründe İdarenin Hukuki Sorumluluğunu Etkileyen Mevzuat

By

Devlet kurumunun ana varlık nedenini oluşturan ve ilk devlet oluşumlarından bu yana icra edilen kamu hizmetleri idari kamu hizmeti olarak nitelendirilmekte olup, sağlık hizmetleri de konusu bakımından bu kapsamda değerlendirilmektedir. Sağlık turizminin geliştirilmesi ve daha aktif bir konuma taşınması sadece Sağlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilebilecek bir husus olmadığından diğer Bakanlıklar nezdinde farklı kurum/kuruluşlara görevler düşmekte, bu görevler ilgili mezvuat vasıtasıyla Bakanlıklara tevdi edilmektedir. Bu bağlamda sağlık turizminin ülkemizde gelişmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Tanıtım ve Destek Ajansı tanıtım faaliyetlerine dair girişimlerde bulunmakta, Ekonomi ve Maliye Bakanlığı teşvik ve vergi muafiyetleri sağlamakta, Sağlık Bakanlığı denetim, standardizasyon, garantörlük ve planlama konularında çalışmakta, Dışişleri Bakanlığı vize kolaylıkları sağlamaktadır.

Sağlık hizmetlerinin sunumu, ülkeler arasında farklılık gösterse de tüm ülkelerde “kamu idaresi”, başka bir deyişle “devlet”, kuralları koyar ve bu kuralların uygulanışının takipçisi olur. Sağlıkta özel sektörün payının çok büyük olduğu ülkelerde bile (A.B.D. gibi), devletin denetim ve gözetim yetkisi vardır. Türkiye’de de sağlık sektöründe durum benzer özellik gösterir. “sağlıkla ilgili konularda uyulması gerekli olan yazılı hukuk kuralları” olarak tanımlanabilecek “sağlık mevzuatı”, Anayasa’daki ilgili hükümlere aykırı olmamak kaydıyla çıkarılan kanunlar ile bu kanunlara aykırı olmamak kaydıyla yürürlüğe konan tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge ve diğer yazılı metinleri kapsar. Sağlık mevzuatı, sağlıkla ilgisi olan herkesi (hizmeti alan ve/veya veren) ilgilendirmekle birlikte, hizmeti veren kişi, kurum ve kuruluşlar için bilinmesi ve uyulması gerekli olan kurallar bütünüdür. Bu nedenle; geçerli mevzuatın nelerden ibaret olduğunu, bu mevzuata nasıl ulaşılacağını ve günlük uygulamalarda nasıl yararlanılacağını bilmek zorunluluğu vardır.


Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Sağlık Bakanlığı’nın görevleri ve teşkilat yapısı hakkında birçok Kanun ve Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmış, sağlık hizmetine ilişkin çokça mevzuat değişikliği olmuştur. Sağlık hizmetleri ile ilgili temel esasları düzenlemek amacı ile yürürlükte olan 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığı ülkenin sağlık planlamasını yapmakta, sağlık kurum ve kuruluşlarını denetlemekte ve sağlık politikalarını belirlemektedir. Bunların yanında, sağlık hizmetleri ile ilgili halen yürürlükte olan hukuki düzenlemelerden başlıcaları, Hususi Hastaneler Kanunu, Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, Hemşirelik Kanunu, Eczacılık ve Eczaneler Hakkındaki Kanun, Radyoloji Kanunu, Tıbbi Laboratuvar Kanunu, Kan ve Kan Ürünleri Kanunu, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin Onaylanması Kanunu, Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun olarak sayılabilir. Özel Hastaneler Tüzüğü ve Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi gibi düzenlemeler de bu bağlamda normlar hiyerarşisinde kanunların altında konumlanmıştır.


Bu kanunları yürütme yetkisi ve yönetmeliklerin çıkarılması sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’na aittir. Bu kapsamda Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliği, Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik, Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Yönetmelik, Hemşirelik Yönetmeliği, Kan ve Kan Ürünleri Yönetmeliği, Tıbbi Laboratuvarlar Yönetmeliği, Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği, Ambulanslar ve Acil Sağlık Araçları ile Ambulans Hizmetleri Yönetmeliği gibi düzenlemeler vasıtasıyla sağlık hizmetlerinin temin edilebilmesi sağlanmıştır. Bu düzenlemelere ilaveten Yataklı Sağlık Tesislerinde Yoğun Bakım Hizmetlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ de yürürlüktedir.


Radyasyon Güvenliği Yönetmeliği, Tıbbî Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, Arşiv Yönetmeliği, Özel Güvenlik Hizmetleri Yönetmeliği, Hasta Hakları Yönetmelikleri gibi diğer bakanlıklar tarafından yayımlanan çeşitli düzenlemeler de sağlık hizmetleri verilirken idarenin bağlı olduğu düzenlemelerdendir.


Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetlerine ilişkin sorumluluklarını yerine getirirken hukuk normları doğrultusunda milletlerarası sözleşmeler, Anayasa, kanunlar ve bu kanunlara bağlı çıkarılan mevzuatlara göre hizmet vermektedir.


1. Milletlerarası Sözleşmeler


Sağlık hukuku, başta anayasa hukuku olmak üzere, ceza hukuku, idare hukuku ve medeni hukuka ilişkin konuları da kapsamına alan interdisipliner bir hukuk dalıdır. Tıbbın uygulanmasından kaynaklanan hekim, hastane işleteni ve hatta Sağlık Bakanlığı’nın sağlık turisti karşısındaki hukuki sorumluluğunun, yabancılılık unsuru içermesi sebebiyle “milletlerarası tıp hukuku”başlığı altında incelenmesini gerektirmektedir.


Sağlık Bakanlığı’nın bağlı olduğu hukuk normlarından Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ülkemiz tarafından da imzalanmış, “herkesin kendisinin ve ailesini sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı” bu sözleşme ile güvence altına alınmıştır. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nde de “herkesin mümkün olan en yüksek seviyede fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkı” güvence altına alınmıştır.


Avrupa Konseyi üyesi devletler tarafından hazırlanan ve imzalanan İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi de, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 03.12.2003 tarihinde kabul edilerek kanunlaştırılmıştır. 5013 sayılı “Biyoloji Ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları Ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi: İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” Resmi Gazetede 09.12.2003 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. İnsan haysiyeti ve gelişen biyoloji ve tıp imkânları karşısında insanın temel hak ve hürriyetlerini korumayı amaçlamaktadır.


İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ve İşkencenin ve Gayrı İnsanı ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi ise, 26 Kasım 1987 tarihinde imzaya açılmış ve 1 Şubat 1989 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İnsan onurunu ve değerini zedeleyen davranışlar, Sözleşme’nin 16. maddesinde düzenlenmiştir. Sözleşme’ye taraf olan bütün devletler, egemenlikleri altında bulunan alanlarda, işkence fiilini ve diğer zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı davranış veya cezaları önleme konusunda da gerekli ve etkili yasal, idari ve yargısal ve diğer tedbirleri alma yükümlülüğü altındadırlar. Türkiye, Sözleşme’yi 11 Ocak 1988 tarihinde imzalamış ve sözleşme, Türkiye bakımından 1 Şubat 1989 tarihinde yürürlüğe girmiştir.


Sağlık turizmi alanında henüz çok taraflı bir milletlerarası sözleşme imzalanmamış olup, dünya çapında sağlık turizm faaliyetlerinin geldiği noktaya bakıldığında, böyle bir sözleşmenin gerekli olduğu belirtilmelidir. Sağlık ve tıp alanında çeşitli ülkelerle imzalanmış iki taraflı sözleşmeler bulunsa da bu sözleşmeler sağlık turizmi kapsamında meydana gelebilecek ihtilafların çözümü yerine, genelde taraf ülkelerin birbirleri arasında sağlık alanlarında yardımına, desteğine ve iş birliğine ilişkin hükümler içermektedir. Sağlık Bakanlığımız ve diğer ülkelerin (Afganistan, Arnavutluk, Azerbeycan, KKTC, Kosova, Kırgızistan, Nijer, Sudan, Yemen, Gambiya, Moritanya, Somoli) Sağlık Bakanlıkları arasında yapılan Sağlık İşbirliği Anlaşmaları çerçevesinde ülkelerinde tedavileri mümkün olmayan hastalar belirlenen bir kontejyan dahilinde ülkemizde ücretsiz olarak tedavi edilmektedirler. Örneğin; Türkiye Cumhuriyeti her yıl Kosova hastanelerinde tedavisi yapılamayan 100 hastanın tedavisini ücretsiz olarak sağlayacak olup gönderilecek hastaların seçimi Kosova Sağlık Bakanlığı tarafından yapılacak ve T. C. Sağlık Bakanlığı’nın onayı üzerine gerçekleşecektir. Hastaların gidiş-dönüş yol ücretleri Kosova Cumhuriyeti tarafından karşılanacaktır. Tedavi giderleri, Sağlık Bakanlığı Genel Bütçesi “244 sayılı Kanun Hükümlerine Göre Onaylanmış Sağlık Alanında İkili Anlaşmalar Gereğince Yapılan Tedavi Giderleri” adıyla konulan ödenekten karşılanmaktadır.


Uluslararası Sağlık Turizmi ve Turistin Sağlığı Hakkında Yönetmelik’in 2. maddesinde “ülkemize sağlık alanında milletlerarası ikili iş birliği anlaşması kapsamında tedavi için gelenler” şeklinde ifade edilen ülke vatandaşlarının ülkemizdeki tedavileri bakımından iç hukuktaki düzenlemeler yerine doğrudan milletlararası ikili anlaşmadaki şartlar uygulanacaktır.


Ayrıca, Sağlık Bakanlığı veya Türkiye İş Birliği ve Koordinasyonları Ajansı (TİKA) veya Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından uygun görülen sivil toplum kuruluşları tarafından Balkanlardan ve Türk Cumhuriyetlerinden ülkemize tedavi amaçlı getirilen hastalar için de sağlık yardımı alma hususunda düzenlemeler yapılmış olup, tıbbi müdahale sonrasında oluşabilecek ihtilafların çözümü noktasında düzenlemeler yapılmamıştır.


2. Anayasa


Türk hukukunda sağlık hakkı anayasal düzeyde 1961 Anayasasına kadar kendisine yer bulamamıştır. 1961 Anayasası’nın 49. maddesinde “devlet herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini … sağlamakla ödevlidir” şeklinde sağlık hakkına devlet açısından pozitif yükümlülük doğuracak şekilde yer verilmiştir. Halen yürürlükte bulunan 1982 Anayasası tıpkı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde olduğu gibi “yaşam hakkı”nı temel alan bir düzenlemeyi 17. maddesinde yapmıştır. Buna göre tüm yurttaşların yaşama hakları devlet güvencesi ve onun pozitif yükümlülüğü kapsamı içinde koruma altındadır.


Anayasa’nın 17. maddesi'nde söz edilen “yaşama hakkı”ndaki “yaşamak” yalnızca “canlılık özelliklerine sahip olmak” demek değildir. Bunun yanında bazı özellikleri, hatta koşul ve olanakları içerir ki bu da “sağlıklı yaşama hakkı”nı ortaya koyar. Dolayısıyla 17. madde, daha sonra gelen “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması” başlıklı 56. maddeye göre daha öncelikli olup, temel bir hakkı ortaya koymaktadır. Herhangi bir hakla ilgili olarak o hakları koyan ve koruyan otoritenin, yani idarenin, her hakla ilgili üç temel görevi vardır. Bunlardan ilki “dokunmama” görevidir. Burada temel haklar bağlamında insanların yaşamlarına ve yaşama haklarına devlet yukarıda da belirtildiği üzere dokunamaz. Devletin ikinci sorumluluğu üçüncü kişiler ya da her türlü dış etkenden gelecek olan müdahale ve saldırılara karşı bu haklara “dokundurtmama”görevidir. Dolayısıyla yine aynı maddede söz edilen “koruma” görevini de bu bağlamda anlamak gerekir. Devletin “üçüncü görevi” de, bu haklardan yararlanılabilmesi için “bazı iş, görev ve eylemleri yapma, olanakları sağlama ve bazı hizmetleri yerine getirme sorumluluğu”dur. Bu bağlamda sağlık hakkının da sağlıklı olma hakkı ile sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı olmak üzere en az iki bileşeni olduğu anlaşılmaktadır. Yine Anayasa’nın 56. maddesinde “…onları denetleyerek yerine getirir.” düzenlemesinden de anlaşıldığı üzere, sağlık hizmetinin sadece kamu imkanları ile değil özel teşebbüsler eliyle de sunabileceği anayasal teminat altına alınmıştır. 


Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “hiç kimsenin rızası dışında vücut bütünlüğüne dokunulamaması ve tıbbi deneylere tabi tutulamaması” hükmü, kişilerin sağlıklı olma hakkının kamusal korumaya tabi olduğunu ortaya koymaktadır. Sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı, bir ekonomik ve sosyal haktır. Bu yönüyle kamuya ya da Anayasa’da geçen biçimiyle devlete belli yükümlülükler öngörür. Devlet bu ödevleri yerine getirmek, herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanması için gerekli tedbirleri almak ve kişilerin sağlık hizmetlerinden yararlanmasını sağlamak durumundadır. Bu yaklaşımın esasları, Anayasal denetim organı olan Anayasa Mahkemesi kararları başta olmak üzere çeşitli yargı kararları ve mevzuatça da ortaya konulmuştur. Anayasa Mahkemesi kararlarında sağlık hakkına sıklıkla değinilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin 1991 tarihli bir kararında, sosyal güvenlik kapsamındaki kişilerin sağlık hakkı açısından eşit kapsamda olması gerektiği vurgulanmış ve bu durum “kimselerin 'yaşama hakkı' bakımından birbirlerine bir üstünlük sağlamaması gerekir” şeklinde ifade edilmiştir. Aynı kararda ayrıca yaşam hakkı dolayısıyla sağlık hakkının önemi vurgulanmıştır. Bir başka kararda ise “…kişilerin kutsal olan can ve sağlığının korunması en önemli bir ödev olarak Anayasa koyucu tarafından devlete verilmiş olup…”şeklindeki ifadeyle, sağlık hakkının devletin yerine getirmesi gereken en önemli yükümlülüklerden biri olduğu vurgulanmıştır.


Sağlık turizmi faaliyetlerine katılabilmenin, tıbbi hizmetlere erişim kapsamında, temel insan haklarından sayılması ve devletler tarafından karşılanması gereken bir ihtiyaç olup olmadığı hususu da öğretide tartışılan bir konudur.


Anayasa’da, sağlık turizmine ilişkin doğrudan bir düzenleme bulunmamakla birlikte, 17. ve 56. maddelere ek olarak, “Temel Hak ve Ödevler” üst başlıklı 23. maddede yer alan “Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti” başlığı altındaki “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.” düzenlemesi de sağlık turizmini ilgilendiren anayasal hükümlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Her üç maddedeki “herkes” ibaresi de bu anayasal hakların sağlık turistlerini de kapsadığını göstermektedir.


3. Kanunlar


Türk sağlık hukukunu yapılandıran ilk düzenleme, 1928 yılında yayımlanan 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’dur. Sağlık alanındaki en genel kaynak olan bu kanun, bünyesinde hekimin sorumluluğu, malpraktis gibi sağlık hukukuna ilişkin temel nitelikteki kavramlara yer vermektedir. Bugüne dek ek mevzuat ile ayakta tutulmaya çalışılan Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, gün geçtikçe güncellikten uzaklaşmaktayken, sağlık alanındaki düzenlemeleri etraflı bir şekilde ele alacak yeni bir kanun ihtiyacı da gün geçtikçe artmaktadır.


Bir diğer önemli bir yasal düzenleme ise 1930 yılında çıkartılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’dur. Bu kanundan 82 yıl sonra 2012 yılında çıkartılan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile tüm çalışanları kapsayan özel bir yasal düzenleme yapılmıştır. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun çıkarıldığı dönemin şartları oldukça ağırdır; dönemin koşullarına göre sağlık personeli ve kuruluşu oldukça azdır. Kentlerdeki hekim eksikliği bir tarafa kanun ile işverenlere işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğunun getirilmesi mecliste tartışmalara neden olmuştur. 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, Türkiye’nin iş sağlığı güvenliği tarihçesi içerisinde yer alarak 89 yıldır uygulanmaktadır.


Ülkemizde sağlık hizmetlerinin özel olarak sunulmasında, tedavinin ayakta veya yatarak yapılmasına göre ayrı mevzuat öngörülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 10 yıl daha 1898 tarihli Nizamname’ye tabi olarak yönetilen özel yataklı tedavi kurumlarının kuruluş ve işleyişi 1933 yılında çıkartılan 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu ile temel düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza hükümleri dışında bir değişikliğe uğramayan ve halen de yürürlükte olan bu Kanun hükümlerine göre; özel hastane “yatırılarak hasta tedavi etmek veya yeni hastalık geçirmişleri, zayıfları yeniden eski kuvvetlerini buluncaya kadar sıhhi şartlar içinde beslenmek ve doğum yardımlarında bulunmak için” açılabilen özel sağlık kurumudur. Bu nitelikteki özel sağlık kuruluşunun sahibinin hekim/dişhekimi olması zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu sağlık kurumlarında yürütülecek faaliyet, yatırılarak hasta tedavisi ile sınırlandırılmış ve herhangi bir şekilde ayakta hasta tedavisi ile ilgili yetki verilmemiştir. Bu noktada tek istisna; 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanununun “Hakikî şahıslarla şirketlerden başkalarına ait olan veya sırf hayır için açılan hususî hastaheneler dışarıdan gelen hastaları parasız muayene ve tedavi etmek ve parasız ilâç vermek üzere hastahaneye bağlı poliklinik ve diplomalı eczacı idaresinde eczahane açabilirler” şeklindeki 14. madde hükmüdür.


1987 yılında sağlık hizmetleriyle ilgili temel esasları düzenlemek amacıyla yürürlüğe giren 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ile sağlık reformlarının somut olarak ilk adımı atılmıştır. Dönemin “işletmecilik” esaslı yönetim anlayışına son derece uygun olan 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, kapsamlı hükümleri içeren düzenleme olarak nitelendirilebilir. Başta 5. maddesindeki sağlık kuruluşlarının Bakanlar Kurulu kararıyla kamu tüzel kişiliğini haiz sağlık işletmesine dönüştürülebileceği hükmü olmak üzere birçok hükmü ile Yasa, sağlık hizmetlerinin niteliği ve örgütlenmesi açısından bir kırılma noktasıdır.


Doğrudan Sağlık Turizmi faaliyetine yönelik olarak hazırlanmış bir kanuni düzenlememiz bulunmamakla birlikte, sağlık turizmi ve sağlık turizmi faaliyetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünü ilgilendiren konular çeşitli kanunlarda dağınık şekilde yer almaktadır.

Cezai veya idari anlamda suç teşkil eden eylemlerin soruşturulması ve kovuşturulması sürecinde ceza hukuku bakımından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, hekimlerin mesleki sorumlulukları bakımından 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu, kamuda görevli hekimlerin disiplin soruşturmaları bakımından 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uygulama alanı bulmaktadır.


Tazminat yargılamaları ve bu kapsamda tarafların hak ve yükümlülüklerinin tespiti bakımından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 6502 sayılı Tüketicilerin Korunması Hakkında Kanun, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, kişisel verilerin korunmassına ilişkin usul ve sorumluluklar bakımından 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, sağlık turizmi aracı kuruluşlarının seyahat acentesi olarak kuruluş şartları ilefaaliyetleri süresince uygulanacak usul ve esaslar bakımından 1618 sayılı Seyahat Acentaları Birliği Kanunu başvurulacak mevzuat hükümleri arasındadır.


4. Kanun Hükmünde Kararnameler


Bugün yürürlükte olmayan, 1983 yılında çıkarılan 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile sağlık hizmetlerini herkesin hayatının beden ve ruh sağlığı içinde devamını sağlamak, sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermelerini temin etmek amacıyla Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılmıştı. Bu kararname ile Bakanlığın hastaneler bakımından görevleri, Milli Savunma Bakanlığı dışındaki yataklı tedavi kurumlarının açılış ruhsatını vermek, yatak ve tedavi ücretlerini belirlemek, fiziki yapılarını denetlemek, gerektiğinde çalışmalarını yasaklamak olarak sayılmıştır.


03.08.2018 tarihli ve 30498 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7146 sayılı Değişiklik Kanunu ile 663 sayılı Sağlık Alanında Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye ek madde 2 olarak eklenen düzenleme ile T.C. Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak Uluslararası Sağlık Hizmetleri Anonim Şirketi (USHAŞ) kurulmuştur. USHAŞ T.C. Sağlık Bakanlığı’nın kontrolünde olan özel hukuk tüzel kişisi olarak kurulmuş olup, hisselerinin tamamı T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı’na aittir.


USHAŞ’ın uluslarası sağlık hizmetleri alanında aracılık faaliyeti gösteren kurumlara yetki belgesi vermek, ülkemizin sağlık hizmetlerine ilişkin uluslararası tanıtımını yapmak, aracılık faaliyetlerinde bulunmak, bilgi alma başvurularına cevap vermek, tarafların karşılaşabilecekleri sorunları tespit ederek önleyici tedbirler almak, sözleşme yapmak ve yapılan sözleşmelerin yürütülmesine destek olmak, yurtdışında sağlık kuruluşu açmak, işletmek, ortaklık kurmak ve işbirliği yapmak, sağlık ve eğitim amacına yönelik bina inşa etmek ve ettirmek, ilaç, cihaz ve tıbbi malzeme tedariki yapmak, sağlık meslek eğitimi turizmine yönelik faaliyetlerde bulunmak gibi hem önemli hem de oldukça geniş yetkileri kapsayan görevleri vardır.


5. Yönetmelikler


13.07.2017 tarihli ve 30123 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmak suretiyle yürürlüğe giren Uluslararası Sağlık Turizmi ve Turistin Sağlığı Hakkında Yönetmelik sağlık turizmi alanında özel olarak hazırlanmış en temel mevzuattır. Uluslararası Sağlık Turizmi ve Turistin Sağlığı Hakkında Yönetmelik, uluslararası düzeyde sunulacak sağlık hizmetlerinin standartlarının belirlenmesi, bu alanda faaliyet gösterecek sağlık kuruluşları ile aracı kuruluşların yetkilendirilmesi ve bu faaliyetlerin denetlenmesine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi amacıyla T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.


Özel hastanelerin özel poliklinik gibi çalışabilmelerine olanak sağlayan Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin hangi kanun ve tüzüğün uygulanması amacıyla çıkartıldığına ilişkin olarak Yönetmeliğin dayanak maddesine baktığımızda; özel hastanelerle ilgili düzenleme yapan Yönetmeliğin dayanağı olan yasalar arasında Hususi Hastaneler Kanunu bulunmamaktadır. Onun yerine 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin Sağlık Bakanlığı’na yönetmelik çıkartma yetkisi veren maddelerine dayanılmıştır. Bu noktada, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun 1987 yılında, kamu sağlık kurumlarının işletmeye dönüştürülmesini amaçlayarak çıkartıldığını ve Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararı ile (Anayasa Mahkemesi, 1988)  bunun durdurulduğunu da belirtmek isteriz.


Özel Hastaneler Yönetmeliğinin, özel hastanelerin poliklinikler açarak ayakta teşhis ve tedavi hizmeti verebilmelerini sağlayan düzenlemeler iptal istemiyle Danıştay 10. Dairesinin önüne gelmiştir. Sağlık Bakanlığı, özel hastanenin poliklinik hizmeti vermesinin doğal olduğunu, hastayı muayene etmeden yatış kararı verilemeyeceğine göre hastanın öncelikle poliklinik muayenesine tabi tutulmasının yasaklanmasının söz konusu olmadığını, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Yasası karşısında Hususi Hastaneler Yasasının artık uygulanamayacağını ve sağlık hizmetlerinin sunumuna ilişkin hususların Bakanlık tarafından yönetmeliklerle düzenlenebileceğini savunmuştur.


Danıştay 10. Dairesi, 3359 sayılı Yasa’nın Sağlık Bakanlığına sağlık hizmet sunumuyla ilgili hususları yönetmelikle düzenleme yetkisi veren 3. maddesini, diğer yasaların bu yasaya aykırı hükümlerinin yürüklükten kaldırıldığı şeklindeki 10. maddesine ve bu Yasayla ilgili yönetmelikler yayınlanıp yürürlüğe girene kadar bu Yasaya aykırı olmayan diğer yasa hükümlerinin uygulamasının devam edeceğine ilişkin Geçici 5. maddesine atıf yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesinin 3359 sayılı Yasa ile ilgili değerlendirmelerini de belirtmiş vedavanın reddine karar vermiştir.


6. Kararlar


Sağlık turizmi, döviz getirici niteliği itibariyle de devletin birtakım teşviklerle desteklediği bir sektördür. Dolayısıyla bu alanda faaliyet gösteren kişi ve kuruluşların desteklenmesi için çeşitli kamu otoriteleri tarafından kararlar alınmaktadır.


20.04.2022 tarihli ve 31815 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmak suretiyle yürürlüğe giren T.C. Cumhurbaşkanlığı’na ait 5448 sayılı Hizmet İhracatının Tanımlanması, Sıınıflandırılması ve Desteklenmesi Hakkında Karar T.C. Ticaret Bakanlığı tarafından yürütülmekte olup bu hususta alınmış güncel kararlardan biridir.


5448 sayılı Kararın 86. ve devamı maddelerinde yer alan altıncı bölümünde “Sağlık ve Spor Turizmi Hizmetlerine Yönelik Tanımlar ve Destek Unsurları” başlığı altında bu sektöre yönelik sağlanan desteklere ilişkin usul ve esaslar yer almaktadır.


7. Genelgeler


5448 sayılı Kararın sağlık ve spor turizmi hizmetlerine yönelik uygulama usul ve esaslarına ilişkin olarak “5448 Sayılı Hizmet İhracatının Tanımlanması, Sınıflandırılması ve Desteklenmesi Hakkında Kararın Sağlık ve Spor Turizmi Hizmetlerine Yönelik Uygulama Usul ve Esaslarına İlişkin Genelge”(“Genelge”) yayınlanmıştır.


Destek başvuru usulü, bildirim ve ödeme esasları, destek süresi ve limitlerin hesaplanması ile yurtdışında düzenlenen belgelerin onay işlemleri gibi çeşitli hükümleri içeren işbu Genelge’ye ilişkin iş ve işlemleri gerçekleştirmeye T.C. Ticaret Bakanlığı bünyesindeki Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Müdürlüğü yetkili kılınmıştır.


8. Yönergeler


Uluslararası Sağlık Turizmi ve Turistin Sağlığı Hakkında Yönetmelik’ten önce, T. C. Sağlık Bakanlığı tarafından 23.07.2013 tarih ve 25541 sayılı Bakan Onayı ile yürürlüğe konulmuş Sağlık Turizmi ve Turistin Sağlığı Kapsamında Sunulacak Sağlık Hizmetleri Hakkında Yönerge uygulanmaktaydı. Yönetmelik’ten önce sağlık turizmi faaliyetlerine ilişkin en kapsamlı mevzuat işbu yönergeydi. Yönerge’nin yürürlükten kaldırıldığına dair başkaca bir mevzuat hükmü bulunmadığından teknik anlamda bu yönerge hala yürürlüktedir. Ancak bu yönergeden sonra hem daha yeni tarihli hem de daha üst norm olan Yönetmelik’in yayımlanması ile Yönerge’nin uygulaması atıl kalmıştır.


Ayrıca, T.C. Sağlık Bakanlığı Makamı’nın 10.01.2020 tarihli ve 244 sayılı makam oluruyla yürürlüğe giren Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Daire Başkanlıklarının Görevine Dair Yönerge ile Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı kurulmuş ve bu Başkanlığın görevleri belirlenmiştir.


Türkiye’nin henüz bir “Sağlık Turizmi Kanunu” yoktur; konuyla ilgili birçok kanunda çeşitli hükümler vardır. Bu dağınıklık, konuyla ilgili çalışma yapanlar için çok ciddi zorluklar oluşturmaktadır. Özellikle uluslararası hasta ile sağlık hizmet sunucuları ve aracı kurumlar arasındaki sözleşmeler, acente ile sağlık hizmet sunucuları arasındaki sözleşmeler, uluslararası hastaların dâhil olduğu işlem ve ilişkilerden kaynaklanan hukuksal sorunlar, uzman kişilerin hukuk bilgisini gerektirmektedir. Konuya ilişkin özel düzenlemelerin sayısı arttıkça, sağlık turizmi ile ilgili farklı yasal düzenlemelerde dağınık bir şekilde yer alan hükümler bir araya toplanarak daha etkili kanuni bir çerçeve oluşturulduğunda gerekli olan hukuksal düzen kurulacaktır.


Türk idare hukukunun genel yapısının bir parçası olan sağlık mevzuatı, bu yapının içerdiği genel sorunları da bünyesinde taşımaktadır. Bu sorunlardan biri de, cezaların caydırıcılıktan uzak olmaları hususudur. Doğaldır ki sorunun hukuk sisteminin içinde, bütüncül bir yaklaşımla çözülmesi gereklidir.

bottom of page